BAŞLADIĞIN İŞİ BİTİR

İşe gitmek zorunda olanlar dışında genel olarak kapıdan dışarı çıkmadığımız, kendimiz ve aile efradımızla baş başa kaldığımız; adına Covid dedikleri, bu zor, belalı günlerde psikolojimizi sağlam tutmak için hedeflerimize ya da hedef tayin etmemize odaklanmak en doğrusu olacak sanırım.

Genelde pazartesi diyete, her hafta sonu da yürüyüşe başlayan; dönem dönem kitap yazma hayali ile masa başına oturanlardan, güzel bir ev hevesi ile emlakçılara bakıp plan yapanlardanım. Ya siz?…

Yıllarca başlamanın, bitirmenin yarısı olduğunu duydum, söyledim, söylendi. Ama yapılan araştırmalar işi böyle olmadığını gösteriyor. Daha önemli olan, başlangıcı neredeyse anlamsız kılan nedir, biliyor musunuz? Bitirememek!

Bulamadım ama bence her hedeflediğini, kafaya koyduğunu başlayıp da bitirebilen, hedefine ulaşanların sayısı yüzde otuzu geçmez. Başka bir deyişle; yüzde yetmişi başarısızlıkla yüzleşir… Bence birlikte düşünelim bu oranlar ne kadar da doğru geliyor, göreceksiniz!..

Diyet listesi yazdırdıktan sonra sadece birkaç hafta yapıp kilo veremeden diyeti bırakanlar,

Çalmayı öğrenebilme hayaliyle gitar alıp sadece üç-dört derse gittikten sonra kursu bırakanlar,

Bir cumartesi akşamı kitaba başlayıp “Ne güzelmiş!” diyen ve yıllar sonra kaldığı yerden devam etmeye çalışanlar,

Her ay kredi kartı ekstresini gördükten sonra borçlarını kapatmak için yaptığı ödeme planlarına rağmen sonraki ay daha da kabarık gelen kart ekstresine görenler,

Akvaryum alıp, ilk birkaç gün hevesle bakıp yem alanlar, sonra?..

Spor salonuna yazılıp 15 gün gittikten sonra sadece üyelik için arayanlar,

Ve heyecanla başlayıp, değil ki sonunu, ortasını bile göremeden yarım bıraktığım onlarca proje ile ben…

Bitirememe sorunu ne kadar da yaygınmış?

Mükemmeliyetçiler ne der: “Mükemmel değilse bırak!”  Enstantane, mükemmeliyetçisi olmaktan vaz geçin…

Ana sorun, mükemmeliyetçilik ile ilgili. Hepimiz kendimizin en acımasız eleştirmeniyiz ve mükemmel olmayacağını düşünüyorsak hiç yapmamayı tercih ediyoruz. Bu nedenle iyi bir başlangıç yapmış olsak bile, sonuçların istediğimiz gibi olmayacağını düşünmeye başladığımız anda daha fazla ilerlemekten vazgeçiyoruz. Ara pasaj “Söz verin ve bağlı kalın“ düşük de olsa puan almaktansa sıfır almayı tercih ediyoruz. Çünkü denemeye kalkışmazsak başarısız da olamayız.

Bu yüzden de “En iyisi olsun, en güzeli olsun!” diyerek bir şeye başlayıp da sonunu göremeden kalan işlerin yarattığı kötü hissi yaşıyoruz. Ya da başlayıp bırakarak “Başka şeyi daha iyi yaparım” düşüncesiyle veya başladığımız işin monotonlaşmasından dolayı isteksiz hale gelerek bitiremeden bırakıyoruz. “Bu kez kesin kararımı verdim”, “Yapacağıma inanıyorum,” “Bu sefer eminim”li cümleler size de tanıdık geliyor, değil mi? Aslında bir hedef belirlediğimiz anda kendimize söz vermiş oluyoruz: “Makale yazacağım”, “Yıllık plan yapacağım”, Hher pazartesi post çıkacağım”, “Birkaç kilo vereceğim”, “Dolabımı toparlayacağım”, “Kitap yazmaya başlayacağım”, “Orkun’u çoktandır arayamadım, onu arayacağım”dır… Amacımıza, hedefimize ulaşamadığımız takdirde doğal olarak sözümüzü tutmamış̧ oluyoruz.

Böylece en fazla zaman geçirdiğimiz kişiye, yani kendimize de yalan söylemiş̧ oluyoruz. Söz verme kendine, söz verme canım benim… Bu da kendimize güvenimizi, inancımızı yitirmemize sebep oluyor; tükenmişliğe yol açıyor. Ayın X, Y, Z haftalarında neredeyse beş günü yaşamıyoruz… Yaşanmamış şeyler de yaşanmış sayılır unutma!

Diğer yandan o yarım kalmışlık hissi canımızı ruhumuzu ve bedenimizi sıkıyor. Çünkü beynimiz, bitmiş şeylerin değil de yarım kalmış olanların çetelesini tutuyor ve bunları unutturmamak için elinden geleni yapıyor. Benim çetele yöntemim: ceza tablosu (XXXX). Her çarpı bir ceza, bazen de (-X-X); bu da ödül alan ceza, yani silinen ceza.

Kıymetli bir yazara göre; Hayata geçirilmemiş̧ bir hedefin, bir hayalin ışığı zamanla biraz kısılabiliyor ama asla tamamen sönmüyor. Beklenmedik bir anda bir film karakteri, verdiğimiz sözü bize hatırlatıveriyor. Kitapçının rafında yazmayı hayal ettiğimizinkine benzer bir kitap görüyoruz ya da bir dostumuzun gelişigüzel yaptığı bir yorum, hedefimizi tekrar gün yüzüne çıkarıveriyor.

Peki, bir kere geldiğimiz, sevgi dolu yaşam varken -bana göre tekrarı olmayan- niye bizi günden güne aşağıya çeken yarım kalmışlık duygusu ile yaşayalım ki? Neden her yeni yılda, her yeni ayda veya hafta başında yaptığımız hayaller ve hedefler listemizdeki şeyleri yaparak onların yanına birer tik veya XXXX atmayalım?

O zaman ben başlıyorum… Hadi, yapmak istediğiniz şeylerin listesini hemen şimdi yapın, bir kez daha inançlı bir şekilde hedefe doğru harekete geçelim. Ama kıymetli dostlarım, başkanım bu sefer mükemmeliyetçiliğin pençesine düşmeden koyduğumuz hedefleri bitirelim.

Ha gayret, geride yarım bıraktıklarımıza bakalım, belki olur, ne dersiniz? Mükemmeliyetçilikle mücadelede sizi motive edecek, mükemmeliyetçiliğin sizi tökezletecek ve pes etmenize neden olan numaralarını fark ettirip onların üstünden kolayca atlamanıza yarayacak stratejileri olan kitaplardan faydalanın.

Bu dediklerim size “Mükemmelden Sonraki Gün” sonucunu çıkarttıracaktır. Kronik başlayıcılar istikrarlı bitiricilere dönüşebilir. Tıpkı benim bu işin kronik bir hastası olduğum gibi. Siz, ben, onlar bitirebilir. Bitirmeli… Çünkü tamamlanmamışlık, doygunluğa ulaşmamış bir hayat demektir.

Ben hayatı sevdim, başladığım içi yarım bırakmadım; bir gün kitap yazacağım, bir gün bir okula daha başlayacağım, son nefesimi verene kadar.

Sevdim ve hep seveceğim, ya sen?

Savaş AYDIN

Risk Eğt. Dnt. Hakkediş Direktörü