DESTEK ŞARTTIR

“Bekler o kız, akşamları yaslı bir yalnızlık içinde mutluluk özler.

Yuva kurmuş gözlerinde kaygı; dönmeyen sevgiliyi gözler.

Karanlık rüzgârdı, gecenin birinde büyü yaptı, kız şimdi bir fener.

Mutludurlar, fener alevlerindeseviyorum seni!’ diye fısıldayan kişiler.”

(Behçet Necatigil)

Sevgili dostlar, insanoğlu yaradılışı gereği zayıf bir canlı. Her zaman birilerinin yanında olmasını, sahip çıkmasını, hatta sonsuz desteğini ister. Alenen desteklerini istemese de bekler… Peki, neden? Çünkü insanoğlu her ne kadar “kendi ayaklarımın üstünde dururum ben” dese de duramaz. Bunu kabul etmek kimilerine göre zordur ama bana göre zor değil. Bu da destekle kabul edilmelidir.

Desteğin kelime anlamı aslında dayanaktır (Bazı yerlerde üzerine bir şey koymaya, oturtmaya, tutturmaya yarar araç diye de adlandırılır.  : )  

Yazılarımda kendimden örnek vermeyi çok seviyorum. Bu yazımda da öyle yapacağım.

Bu yaşıma kadar hep destek aldım. Ailemden, ilkokuldaki Recep hocamdan tutun da iş hayatımdaki yöneticilerime kadar. Hatta tanımadığım insanlardan bile babamın kaybı sonrası gerek maddi, gerekse manevi destek aldım.  Bu nedenle ömrüm boyunca bana destek olan burada adını sayamadığım herkese müteşekkirim.

Destek almak, onu anlatmak ya da “almadım” deyip kibirlenmek yetmiyor bence. Bardağın boş ve dolu tarafı gibi düşünüp, destek vermek de lazım. Şimdiki yaşamından dolayı hem aileme, hem de iş arkadaşlarıma destek verdiğimi, onları her sıkıştığında kurtardığımı düşünüyorum. Bunu düşünürken de kendimce gururlanıyorum. Umarım, destek verdiğimi sandığım dostlarım da seviniyor, bir nebze olsun mutlu oluyorlardır.

Bu hayat gelip geçici. Kimi diğerlerinden uzun, kimi de de “Genç yaşta öldü” denecek kadar az yaşar. Ancak, önemli olan ne kadar uzun yaşadığınız değil; yaşamınız süresince kimi ne kadar mutlu ettiğiniz, ne kadar mutlu olduğunuzdur. Para-pul, zenginlik, mal-mülk çokluğu, akademik kariyer vs. sadece sizin günlük yaşam düzeyinizdeki kaliteyi arttırır. Bir Mercedes Maybach de, Murat 124 de sizi aynı yere götürür. Birinde konforunuz ve yol güvenliğiniz tamdır, daha kısa sürede gidersiniz, diğerinde o artı değerler olmadan gidersiniz. Ama sonuçta aynı yere varırsınız. İşportdan alacağınız yüz liralık saat da; elli bin liralık malum markadan alacağınız saat da aynı zamanı gösterir. Bir kişi zengindir, kahvaltıda kilosu yüz elli lira olan ithal peynirden yer; diğeri fakirdir, kilosu on iki lira olan sade, tuzsuz, köy peyniri…    

Neticede ikisi de kahvaltı eder ve ikisinin vücudu da yediklerinden dolayı aynı besin değerlerini alır. Hatta ikinci saydığımızınki belki daha da sıhhatlidir.

İnsan, ister bir parktaki bank üzerinde, isterse en pahalı otelin kral dairesinde yatsın; sadece bir kişilik uyur. Yukarıdaki örneklerdeki ücret farkı, sadece değişen kalite farkıdır. Üstelik şayet uyku probleminiz varsa, size dünyanın en lüks otelinin yatağının da faydası olmayacaktır. Ama iç huzurunuz yerindeyse ve sağlığınız açısından da probleminiz yoksa inanın bir köy evindeki yer yatağı, kral dairesindeki altın kaplamalı yataktan daha rahat ve huzurlu gelecektir.

Peki, insan sağlığını riske atacak kadar bunca aşırı efor, hak yemek, kalp kırmak, doyumsuz bencillik ne için?

Kalp kırmadan, insanlara doğru yolu gösterip, liderlik-önderlik yapıp, bilmediklerini öğretip (Bilmediklerini de yüksünmeden astlarından-ekibinden-çevresinden öğrenmiş olmak) çevresindeki herkese destek de olup toplumca, ülkece, dünyaca topyekün gelişmek-kalkınmak çok mu zor?

 Her nasıl olursa olsun, her kim olursa olsun, birilerine verilen desteğin de onu gözüne sokarcasına, başkalarına ilan edercesine, muhatabı küçültücü-aşağılatıcı şekilde başkalarının görmemesi-bilmemesi de gereklidir. Bu destek gizli yapıldığı zaman, miktarı ne olursa olsun muhatabının yüceltilmesi olarak karşımızdakinin iç dünyasında yer alacaktır. Verilen desteğin aleniyeti veya açıklanmış olması ise hem desteğimizi hem de bizi küçültücü olarak değerlendirilecektir.

Her türlü desteği kırmadan, incitmeden ve gizli olarak yapıp muhatabımızı yüceltelim. Varsın karşımızdaki desteği görmezden gelsin, hatta inkâr etsin. O da onun vicdanına kalmış… Kaldı ki bu tür nankör insanlar bunun üzerine destek için zaten size bir daha gelemeyeceklerdir.

Yeri gelmişken bir kısa öyküyü size arz edeyim:

Şehrin birinde yaşlı bir ressam varmış. İyi de para kazanırmış. Arkadaşları, dostları onu pek eli sıkı bulurlarmış. Gerektiğinde kesenin ağzını açmaktan hiç çekinmezmiş ama gereksiz yere asla para harcamazmış. Şehirdeki fırıncılar, kasaplar, bakkallar fakir-fukaraya yardım ederken bizim ressamdan zırnık çıkmazmış. Arkadaşları da onu fakirlere, ihtiyacı olanlara yardım etmemekle itham ederlermiş fakat o bunları umursamaz, gülüp geçermiş ve yanıt da vermezmiş.

Gün gelmiş, bizim yaşlı ressam vefat etmiş. Bir müddet sonra şehirdeki esnafın fakir-fukaraya yardımları azalmış ve bitme noktasına gelmiş. Bunu fark eden arkadaşları fırıncıya nedenini sormuşlar. Fırıncı “Biz o yardımların onda birini kendi kesemizden yapıyorduk. Geri kalanın tamamını gizlilik kaydıyla ressam bize veriyordu ve biz de kendimiz yapmış gibi ihtiyacı olanlara dağıtıyorduk.” demiş. Nedenini sorduklarında da ressamın kapısında yardıma muhtaç kimseleri kendisinin gördüğünde kibre kapılmaktan; ihtiyacı olanları ise küçültmüş-aşağılamış olmaktan çekindiğinden yaptığını; insanların yardımları her gün geldikleri yerlerden almasının onları incitmemiş olacağını düşündüğünü söylemiş.

 İşte böyle dostlar, o nedenledir ki Neşet Ertaş üstadın sazının tellerine konu olduğu gibi yalan dünyada kimseyi kırmayıp elimizden geldiği kadar destek olalım. Kimine su, kimine nasihat, kimine sevgi, kimine misal vererek… Maddi duruma göre maddi; maneviyse de öze göre…

“Hadi geldim, gidiyorum” değil; “Geldim,  çok mutlu ettim” düşüncesi ile yürüyelim… İnsanları mutlu ettiğiniz ölçüde de mutlu olursunuz. Yani mutlu olabilmenin şartlarından biri de başkalarını mutlu etmekten (Maddi-manevi desteklemekten) geçer. Mutlu insanlardan oluşan bir toplumda asla kötülük göremezsiniz. Tüm kötülükler mutsuz insanlardan, mutsuz toplumlardan çıkar.

Yürü, sevgiye yürü, aşka yürü güzel insan, desteğini al da yürü 😊

“Kâğıttanmış kederi kelimelerin, boşluğun acısı cümleden ince,

Ağacın kederi yapraklarından, aşklar yerle bir oluyor gazelden önce,

Yağmurun kederi mırıldandığı şeyler, ahşap hanesine bir yetim düşünce,

Öleceği zaman hayvanlar gibi saklanmak istiyor ya insan;

Saklanacak bir yeri olmalı aşka, çocukluğa, anneye, şiire…

ve eksik ölür insan” ( Haydar Ergülen)

Savaş AYDIN