MELZÖ, TERSAH

Bu yazıyı okuyan Canlar, başlık ilk okumada Türkçe gibi gelmese de aslında Türkçe… Yaşınız ne olursa olsun aşağıdaki yazılar sizin için…

Bugüne kadarki ömrümüz, nüfus cüzdanımızdaki gün, ay, yıl birikimimiz ne olursa olsun hayata, gündelik olaylara bakışımız sadece bize görünen yönüyle hep düz oldu. Her olayı sadece kendi bakış açımızla değerlendirdik. Peki, hayata bir kez de tersten bakın, aynı şeyi görecek misiniz: Melzö- tersah?

***

Uzun bir aradan sonra tekrar kalemi elime aldım “Bayramlar, bayramlar!..” derken sözü vedaya getirdim. Yarını bırakıp şimdi de “Hasret- özlem” terimiyle tanımladığımız, aslında bugünle aynı anda geçmişi de yaşayan ruhumuzdaki boşluğa değineyim dedim…

Hasret; z, y, x kısaca her kuşağın “Yok!” dense de içinde kaybolacağı, insanlara özgü bir duygudur. İnsanların hayatlarına yön veren veya verdiren şey, içgüdüleri, duygu ve düşünceleridir. İnsanlar adına yeni Türkçe’de duyu ve içgüdü dediğimiz doğuştan gelen güdülere ilaveten sonradan öğrenilen bilgilerini, tecrübelerini akıllarını kullanarak eyleme geçer; eylemlerinin sonuçlarını da maddi olarak bedeninde ve manevi olarak ruhunda hissedip hayatlarını devam ettirirler.

İnsan, diğer canlılarla ilişki kuran, sürekli iletişimde bulunan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle sürekli duygusal paylaşım ve yardımlaşma içindedir. Cezaevinde suç işleyen tutuklu veya hükümlüleri tek kişilik hücreye koyarlar. O kişiler günde üç öğün yemek yese de sırf iletişimsizlik nedeniyle çok eziyet çekerler. Dolayısıyla, insanın duygu ve davranış bütünlüğü hayatını şekillendirir.

İnsanın hayatını şekillendiren en önemli duygulardan biri de özlemdir. İnsan sevdiği ve kıymet verdiği yerler, kişiler veya hayvanlardan uzak kaldığında onların yokluğu, onlara duyulan ihtiyaç kişinin ruhunda acılara hatta yıkımlara sebep olur. Özlem, hasret, dediğimiz bu acı duygular zamanla fiziki bir bulgu olmadığı halde fiziki hastalık olarak ortaya çıkan psikosomatik hastalıklara da yol açar.

(Küçük bir ara; Bir personelim vardı. Amcası vasıtası ile Amerika’ya gitti ve Green Card alarak oturma-çalışma izini aldı. O da biz de yeni ve mutlu bir yaşama başladığını, deyim yerindeyse hayatının kurtulduğunu sandık. Bir gün baktım, geri dönmüş. “Hayırdır Erkan, izine mi geldin?” diye sorduğumda “Ne sen sor ne ben söyleyeyim. Vatan hasreti beni hasta etti, burnumun içi iyileşmeyen yara oldu. Orada para var, eğlence var ama dost yok, arkadaş yok; anaya, babaya, arkadaşa hasret var” dedi… Meğerse Homesick hastası olmuş da farkında değilmiş. Tabi o zamanlar tıpta “Homesickness” (Almancası “Heimweh”) diye bir VATAN HASRETİ HASTALIĞI’nın olduğunu biz de bilmiyorduk, o da…)

Hasret, en güçlü duygularımızdan biridir. Aşk, özlem ve sevgi gibi duygularla benzerlik gösterir. Uzak kaldığımız eş, dost, yar, arkadaş gibi kişilere karşı özlem duygumuz gelişir. Zaman içerisinde hasrete dönüşerek içimizde onu isteme, ona ihtiyaç duyma hisleri uyandırır. Belki BİR GÜN beraber olacağımıza inanarak, olmasını hayal ederek onun geleceğini bekleriz.

Özlemlerin kimisi kısa sürerken kimisi uzun sürelidir. Kısa özlem de özlemdir sevgine göre; kısa özlem uzar da uzar… Bir insana duyulan hasret hiçbir zaman azalmaz, her geçen gün artarak insanların içindeki sevgiyi daha da yüceltir. Kavuşmayı beklemek adına insan hayata tutunur. Bazılarına duyduğu hasret güç verir. Hayatlarına daha güçlü devam ederler. O hisler öyle tatlıdır ki insanın içini acıtsa dahi ondan vazgeçemez. Hasret, sevginin bir parçası olarak da görülebilir çünkü kişiler bir gün kavuşma hayalini kurmaya devam ederler. Uzak kaldığınız kişiye zaman içinde hasret ve sevginiz her gün çoğalır. Bir insana duyulan özlemin hayatımızdaki yeri önemlidir. Bazen daha iyi biri olmamızı bile sağlayabilmektedir. Kalbinizde yer edinen insanlara dair süreklilik gösteren özlem duygularımızı yoğunlaştırır. Sevdiğimiz insanları asla kaybetmeyiz, uzaklaşsalar dahi aklımızın bir parçası daima onlarda olur. Sevgi her zaman ilerler ve gelişir. Özlem ise sevginin kanıtıdır. Özlemi gidermek için çeşitli yollara başvurmak gerekir. Resmine bakmak, telefonla konuşmak, günümüz şartlarında yazışmak veya görüntülü konuşmak asla bir araya gelmek kadar etkili değildir. Zaten hep o bir araya geleceğini konuşur, yazışır, canlıyı hayal edersin.

Hasret bazen insana acı verse de aslında en güzel duygulardan birisidir… Çünkü birisini özlemek onunla yaşamak gibidir, ona bağlanmaktır… Her insan bir başkasına karşı böyle duygular hissedemez çünkü insan kalbi herkesi sevemez, sevmediği için de özlem duygusunu bilmeyebilir ya da ona bağımlı kalamayabilir… Keşke sevdiğimiz herkes yanımızda olabilseydi… Kiminin annesi, kiminin babası, kiminin evladı, kiminin yâri. Özlem ve bağlılık… Bize kendimizi hatırlatır, aslında bizi biz yapar ve değer vermeyi öğretir… Bir şehre veya bir kişiye bağlanmadan önce hiçbir zaman düşünüp tartma şansımız olmuyor maalesef. Fakat pişman olacağımızı bildiğimiz işi en baştan yapmamalıyız. Bağlanacağınız insanı seçemezsiniz; bir bakmışsınız olmuştur.

Sevdiğimiz kişiler için zamanla bağlılık gelişir, insan o kişi olmadan kendisini eksik hissetmeye başlar. Bir annenin okumaya giden evladı, bir sevgilinin askere giden sevdiğine duyduğu bağlılık gibi. (Bu eskide kaldı ama yine de askerlik askerliktir.) Bir dostun vefatından sonra varlığına duyulan hasret gibi. Bir insanın var olmasına duyulan özlemle bir insanın yakınında olmasına duyulan özlem bile birbirlerinden çok farklıdır… Hatta bazı akşamlar oturup kaybettiklerinizi veya yalnızca bir gününüzü düşünseniz belki de özleyecek daha fazla şeyiniz olacaktır…

Özlem, uzakta olan; yakında olup da çeşitli nedenlerle erişilemeyen bir varlığa karşı duyduğumuz kavuşma isteğidir. Sadece insana karşı duyulan bir duygu değildir. Ama genel olarak insana duyulandır. Ben kalemimde öyle hissediyorum, yine de ekleyelim; Kişiler herhangi bir insana özlem duyabilecekleri gibi, bir yere, bir eyleme, duruma veya başka bir varlığa da hasret duyabilir. Hasret, sevgi ile kardeştir aslında. Onun olduğu yerde sevgi de vardır çünkü özlem sevgiden beslenir. Hasret özlem sevgi el ele tutuşur sarılırlar sımsıkı sarılıp koklar gibi.

Özlem, birçok şaire ilham kaynağı olmuştur. Bu duygu kimi zaman güzel kimi zaman ise çileli hale gelmiştir. Eğer bu hasretin sonunda vuslat yani kavuşma yoksa, çekilmez bir hal alabilmektedir. Eğer benim gibi biri iseniz birini özlemek sizi her gün parçalayarak dibe sürükleyecek ve siz her gün Zümrüdüanka kuşu gibi yeniden daha da güçlenerek ayağa kalkacaksınız demektir… Ya da bir kelebek gibi kanatlarınız kırıldığında sessizce köşenize çekilip bir gün onun da kanatlarının kırılacağı (özleyeceği) günü bekleyebilirsiniz.

Ölen bir sevdiğimize duyduğumuz özlem, tekrar bir arada olabilme arzusu, bu dünya için gerçekleşmesinin mümkün olmadığının bilindiği, içten içe gelen bir duygudur. Çekilmesi gerçekten zordur. Ancak kimi zaman, özlediğimiz kişi veya varlığa kavuşacağımız an belirlidir. ”Sayılı günler tez geçer.” sözünden de anlaşılacağı gibi bu duygu insana bazı durumlarda mutluluk bile getirmektedir. ”Beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır.” derler. İşte beklenen gün, özlemin sona ereceği gündür. Eskiden askere gidenlerin günü sayılırdı. Bu da buraya örnek olur sanırım. İnsanlar çoğu defa sahip olduğu şeyin kıymetini bilmez; yanında iken kızar, küser, saçmalar. Ne zaman ki o şeyi kaybeder, (kaybetmek geniş bir kavram, bana göre bir gün bile kayıptır. Ya da yanında iken anı değerlendirmemek de kayıptır) aslında onun ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlar. Bu manada düşünüldüğünde, sonu mutlu olan özlemler güzeldir aslında. Çünkü sahip olduklarımızın değerini daha iyi anlamamızı sağlar.

Mesafeler insanları ayırdığı gibi yakınlaştıran değerler de kazandırır. Bağların eskisi kadar kuvvetli kalmasını sağlayan özlemdir. Severken içten sevenler daima birbirlerini özler ve hasret duyarlar. Özlemek ilişkileri canlı tutar ve insanları birbirlerine hatırlatır. Özleyin birbirinizi!.. Gurur sizi öldürür.

Özlem, sevgi, saygı, barış, kardeşlik gibi insana özgü olan duygulardan biridir. Özlem ve hasret duyguları birbirine yakın duygulardır. Özlemek insanların hayatlarında yakınlarından uzak kaldığı, sevdiği bir hayvan ya da eşyaya ulaşamadıkları durumda hissettikleri duyguya denir. Örneğin evladını yurt dışına gönderen bir teyzenin evladını uzun bir süre görememe sonucu yaşadığı durumdur. Özlem ve hasret gibi duygular yoğun hüzün barındıran, insanı hüzne ve kedere boğan duygulardır. Örneğin kardeşi olmayan bir çocuğa ailesi evcil bir köpek almıştır. Onu kardeşi gibi benimsemiş tüm vaktini onunla geçiren çocuğun tüm dünyası artık bu evcil köpek olmuştur. Fakat bir gün rahatsızlanıp çok geçmeden de ölen bu köpek çocukta derin izler bırakmıştır. Günlerce üzülmüş, ağlamıştır. Çünkü köpeğini çok seviyordur, bu yüzden onu çok özlüyordur. Özlemek denilen duygu da elbette insanlar içindir. Hatta bazen insan elindekinin kıymetini onun varlığını yitirince daha iyi anlar. Yani onu özledikçe o daha değerli hale gelir. Sonuç olarak özlem duygusunu yaşmak istemiyorum diye kendimizi şartlandırmamak gerekir. Zorla beynine ‘özlemiyorum’ sinyalleri gönderenler var…

İnsanlar uzak kaldıkları, kısa sürede olsa ayrı kaldıkları kişilere veya varlıklara özlem duyabilmektedir. Onların sürekli yanlarında olmasını isterler. Belki bir gün bunun gerçekleşeceğine inanarak hayatlarını sürdürürler. Bir annenin çocuğuna, bir kişinin eşine olan özlemi gibi pek çok özlem aslında oldukça duygusal ve dramatiktir. Kimi özlemler kısa süreli, kimi özlemler ise uzun sürelidir. Kimi özlemler ise hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan bir kavuşmayı beklemek uğruna devam eder. Özlem duygusu, kişinin sevdiklerinden ayrı kalınca ya da onları yitirince daha fazla hissedilir. Bunun için yakınımızdakilerin ve bizi sevenlerin değerini bilerek yaşamalıyız. Çünkü sevdiğimiz kişileri kaybettikten sonra onlara ne kadar değer verirsek verelim ne kadar özlersek özleyelim geri gelmeyeceklerdir. Onlara sevildiklerini hissettirmeliyiz. Hala vaktimiz varken sevdiğimizi söyleyelim.

Yeni birini tanırsın onun da kendi içinde hatırlanan tarafını özlersin veya bir amaca hizmet eden nesnenin de bir özelliğini gün gelir özlersin. Mesela bu aralar eskici pazarına gidip eski makinaların yaptığı işlere özlem duyuyorum. Geçmişe götürüyor beni ve özlüyorum o geçmişi. Sınıfta haylazlığı, onu fotoğraf makinasına almayı.

Özlem o kadar garip bir duygudur ki insanın yüreğinin en derinine işler. Diğer duygularımız zamanla küllenirken o gün geçtikçe daha da alevlenir. Uzaktaki bir sevdiğimize ya da yanı başımızda olmasına rağmen yanına yaklaşamadığımız birine özlem duyarız. Zaman gelir bir dolu anı ile geçmiş olan güzel günlerimize özlem duyarız. Zaman gelir yanı başımızdakinin kokusuna hasret duyarız. Daha bir sürü özlem duyduğumuz şey vardır şu hayatta…

Özlemek deyince aklımıza elbette kavuşmak da gelir. Kavuştay, sözcüğü vardır son zamanlarda sosyal medyada. Foto konur ve kavuştay kutlanır. Güzel şeyler bunlar. Özlediğine kavuşmak hepimiz için dünyanın tüm servetlerine değecek kadar kıymetlidir. Kişi hasretini çektiği şeye kavuşmak için ölümü bile isteyebilir. Mevlana’nın Mevla’sına kavuşmayı beklerken öleceği günü “vuslat günü” olarak tanımlaması bu yüzden değil midir? Özlem her geçen gün daha da dayanılmaz bir eziyet verir insana. Kavuşmayı bekledikçe daha da dert kaplar insanın yüreğini. Hele bir de insan kavuşma ihtimalinin kalmadığına inanırsa nefes alamıyor gibi hisseder kendini. Ne olursa olsun, özlediğim kişiye kavuşayım diye arzulasak da bazıları “Kavuşmayalım, özlemek çok güzel bir duygu” diye düşünebilir.

Sevgiyi ve bağlılığı perçinleyen özlenenin kıymetini anlamamızı sağlayan bir his oluşur. Özlemi vuslata çevirmek bizim elimizdedir. Her türlü imkânı kullanarak, her türlü fırsatı değerlendirerek özlediklerimize kavuşmanın yollarını aramalıyız. Bu uğurda kaybetme korkusu yaşıyorsak eğer, yeteri kadar özlememişiz demektir.

Özlenmeyen tek şey özlemin kendisi galiba? Çünkü, özlem kötü ve asla yaşanmak istenmeyen duyguların arasında yer almasa da iyi ve her zaman yaşanmak istenen duygulardan da değildir. Her ne kadar özlenmese, aranmasa ve hatta yokluğunun farkına varılmasa bile insanı sardığı anda o duygu, çıkmaz bir yola girmenin veya yolunu kaybetmiş olmanın ya da yıllar sonra gittiğin adreste aradığını bulamamanın verdiği gibi bir duygu kaplatıyor insanın içini. Her özlemin ayrı bir duygusal etkisi ve tadı vardır. Çocukluğa, sevgiliye, kaybedilen dosta, geçmişe, hatta geleceğe, hayalleri süsleyen o anlara olan özlem…

Özlem duygusu da aynı hüzün gibi! İçinin ta derinlerinde, sanki çok uzaklarda ama bir o kadar da yakınında bir yerde, acıya veya sızıya yakın bir şey duyarsın ama seversin o duyguyu, hep yaşamak istediğin bir şey olmasa da tuhaf bir şekilde bir yanın memnundur hissettiğin bu duygudan. Hüznü özlemden ayıran tek şeyse, hüznün özleniyor ve zaman zaman da olsa yaşanmak isteniyor olmasıdır galiba. Her insan arada bir de olsa hüzünlenmek ister, melankoli insanın doğasında var sanırım. Hüznün sevilen ve yaşanmak istenen bir duygu olduğunu gösterir bir durum değil ama Türk toplumu olarak arabeske olan yatkınlığımız, arabeskte yaşam bulan hatta onun özü diyebileceğimiz acıyı bağrımıza basmamız buna bir ön işaret olarak düşünülebilir sanırım.

Özlem… Gurbetteysen ya da sevdiğin birinden ayrıldıysan daha bir yoğun hissettirir kendini, aklına gelen her anı daha bir yakar alev alev içini! O yüzdendir belki hasreti özlemden ayıran… O’na daha bir yoğun anlamlar yüklersin ve bir yandan da anlaşılmaz duygularla boğulursun. Kavuşmanın zorluğu, hayatın düzeni, hatta imkansızlığı belki de hasreti hasret yapan… Özlemek, beklemek ve geliyor demek hasret kalmanın verdiği yoksunluk ve biçarelik duygusunu vermez mesela. Sanatı da besleyen, daha da öte sanatı gücü bakımından asıl sanat yapan -ister sinema olsun ister edebiyat ister resim olsun ister heykel- İster şarkı olsun, hasretin içinde barındırdığı acılar, ayrılıklar, hüzün, melankoli değil midir? Hayatı ve beraberinde getirdiği acıları ve aşkı tatmış ozanların dizelerinde özlem yerine hasretin geçmesi bu yüzden olabilir mi? “Hasretinden prangalar eskittim…”, “Hasretinle yandı gönlüm…” Her şiir sevenin bu denli etkilenmesi bu yüzden olabilir mi? İnsanız ve insan olanın, adam gibi adam olanların duygularını paylaşıyoruz…

Özlem veya hasretin acı vermesi elin-kolun bağlı kalması, çaresizlik hissi uyandırmasındandır belki de kim bilir?.. Ama yine de sevilir, bir şekilde hissedilir, yakıcı ama hoş o duygu… Ve sevilmeli de… Sevecek, hatırlayacak, yeniden yaşamak isteyecek, arayacak, insanlığımızı hatırlatacak o kadar çok duygumuz var ki!.. Özlem, bu duyguların arasında en üst önceliğe alınması gerekenlerden bence…

Son olarak; “İnsan ve menfaat arasındaki ilişkiye giderek buna takılmayın. Tüm yakınlıklarda menfaat hep vardır ama siz yine de çıkarsız sevin” diyorum tüm okurlarıma, eşime, dostuma kucaklar dolusu sonsuz ve daimî sevgilerimle…

Savaş AYDIN

Risk Eğt. Dnt. Hakediş Direktörü