YORULDUM BU HAYATTAN …

İnsan yaşamakta yorulur mu?

Sizi bilmem ama ben yoruldum dostlar…

Yorgunluk, yorulma terimlerini genelde bedeni yorgunluk olarak değerlendirip öyle ifade etsek de bedeni yorgunluğun yanı sıra bir de zihinsel-mental yorgunluk var. Hepimizin bildiği gibi yorgunluğun bedeni olanı basit, az yıpratıcı, hatta tam aksine kuvvetlendirici olanı. Diyelim ki kürek çekiyorsunuz; ilk günler, haftalar falan belki bilekleriniz, kollarınız, omuzunuz, sırtınız ağrır ama zamanla vücut zorlanan bölgelere gerekli protein takviyesi yaparak o bölgeleri kuvvetlendirir ve bir müddet sonra aynı eforu gösterseniz dahi yorulmazsınız artık. Çünkü elleriniz nasırlaşmış, kollarınızdaki kaslar bacaklarınızınki kadar büyümüş güçlenip-kuvvetlenmiş olursunuz. Tıpkı vücut geliştirme sporu ile uğraşanlarınki gibi vücut yorulan bölgeyi takviye ederek yeni şartlara uyum sağlar.

Fiziki yani bedeni yorgunlukta güzel bir banyo ve iyi uykudan sonra hiçbir ağrınız kalmaz. Belki kaslarda biriken laktik asitten dolayı ilk birkaç gün zorlanırsınız ama bu yorgunluk ve acı kesinlikle kalıcı olmaz. Hatta futbol, basketbol gibi oyunlardaki fiziki yorgunluk eğlence bağlamında olduğu için size acı vermekten öte keyif verir.

Ancak, benim kastettiğim yorgunluk, acı vermesinin yanında insanı ruhsal ve bedenen çökerten çok başka bir şey; kafa, zihin yorgunluğu… Uyumakla, dinlenmekle geçmeyen, azalmak bir yana her gün her an daha da artarak çoğalan, insanı yiyip bitiren bir yorgunluk…

Evet, dostum!.. Yorgunluğum, çoğu zaman iyi sandığım, değer verdiğim kişilerden ve onlardan oluşan hayattan kaynaklı. Dur, hemen sıkılıp da sayfayı çevirme. Hayatın seni nereye getirdiğini anlatayım da inan, aklına yatmazsa inanma. Vay, hayat vay!.. Maksimum on yıl daha yaşarım ama sevgi ile ve hayatı insanlığı severek. Net olduğumu bilen bilir…

Yeni kaybettiğimiz Doğan Cüceloğlu Hoca ne derdi; “Annem öldü, on yaşındayım, kimse yok…” Ben de beş yaşımda iken babamı kaybettim, hakikaten rahmetli hocanın dediği duyguları aynen yaşadım. Etrafım kalabalıktı, ama kimse yoktu… Babam yoktu, babam… Çocuklukta örnek alacağım, gençlikte ve ileri yaşlarda sırtımı dayayacağım, sıkıştığımda danışacağım, beni her zaman koruyacak-kollayacak adam yoktu.

Sahteliği adam saymış bir dünyada pandemi olsa ne olur, olmasa ne olur? Sahtekarlık covitten beter salgın olmuş, maske taksan ne takmasan ne? Zaten çoğunun yüzünde sahteliğin ilk bakışta anlaşılmayacak birer maskesi duruyor. O nedenle sus ki hayat gülsün dostum…

Bana kıymetli bir amirim sordu “Ne üzerine yazıyorsun, şiir mi roman mı?” Dedim ki “Türü önemli değil. Sevgi üzerine yazıyorum… Bende sevgi bir romandır, bir şiirdir, beş aşktır. Bir kitaptır hayatta her şey. Sevgi artı menfaattir, çocuğundan dostuna ya da herkese…”

Sev, kardeşim… Hayatta evin olur, araban olur, artı yazlığın olur ama sevgisizsen, hiçbiriyle mutlu olamazsın. Sevgisizsen, sen mutlu olamadığın gibi etrafındakilerin de mutsuzluğunun, huzursuzluğunun kaynağı olursun.

İşte bu sevgisizlik ve sahte yüzlerden dolayı yoruldum dostum.

Yoruldum;

Ön yargılardan ve önyargılardan kaynaklı yargısız infazlardan,

Daima kendini mükemmel, başkalarını kusurlu görenlerden,

Kendi suçluluk duygularının acısını karşısındakinden çıkaranlardan,

“Canım!” derken can alanlardan,

Bütünü gözden kaçırıp ayrıntılarda boğulanlardan,

Gökteki yıldızlara bakmak varken gözlerini sevgiden ayırmak isteyenlerden…

Ya da benim gibi susanlardan…

Yoruldum;

Özgürlüğü, sorumsuzluk sananlardan,

Hayatı arsızca tırmalarken başkalarına ödettirdikleri bedellerin ağırlığını kaldıramayıp ta kendisi kurban rolüne bürünenlerden; ya da başkalarına kıymet, değer vermeyi hata sayanlardan,

Hayattaki hiçbir şeyin hiç kimseye bedelsiz verilmediğini görmeyenlerden,

İncinmemek için incitenlerden,

Sosyal medyada dolaşan “İncinmişsin…” geyiğini çoğaltanlardan…

Yoruldum;

Materyalizmin yönlendirdiği ‘’İçindeki gücü keşfet’’ öğretilerinin kendilerini Firavunlaşmaya götürdüğünü göremeyenlerden,

Zalimin zulmüne uğraya uğraya mazluma zulmetmeyi öğrenenlerden,

Soros, gibi para simsarlarının bulaştıkları silah ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı gibi kirli işleri görmezden gelip onları demokrasi havarisi gibi yutturmaya çalışanlardan,

İsrail’in nükleer silahlarına dair tek bir sorgulama yapmadıkları halde İran’ın nükleer gücünün dünyanın sonunu getireceğini söyleyenlerden ve yıllardır üzerinde oturduğumuz nükleer bombaları görmezden gelenlerden,

Cüzdanlarını vicdanlarından önde tutanlardan…

Yoruldum;

Sağ gösterip sol vuranlardan, sol gösterip sağ çakanlardan,

Sadece kendine Müslüman, kendine demokrat olanlardan,

Türkiye’deki azınlıkların sorunlarına son derece duyarlı ama Türkiye dışındaki Türklerin sorunları söz konusu olduğunda sağır ve dilsiz olanlardan ve tam tersini yapanlardan,

Modernite ile yozlaşmak arasındaki farkın ayırdında olmayanlardan,

Bu toprakların kadim kültürünün zenginliklerini görmeyip başka kültürlere öykünenlerden,

Kendinden olmayan çocukların ölümü karşısında taş kalpli olanlardan…

Yoruldum;

İnsanların özgür iradesine el koymaya çalışan her türlü doktrinden,

‘’İnancıma dayatma!..’’ derken inancını dayatanlardan,

Sırf iktidar partisinden nemalanmak için karısının kızını başını örttürenlerden ve bunları dindar zannederek gerçek inananlara iftira atanlardan,

Başı zorla açtırmanın zorla kapattırmak ile eş değer olduğunu inkâr edenlerden ve kızların okuma haklarının gasp edilmesine göz yumanlardan,

‘’Biz o sorunu bir günde çözeriz ama önce bizi iktidara getirmeniz gerek’’ diyen riyakâr ve sahtekâr politikacılardan,

Meyve veren tek bir ağaç bile dikmeyen asfaltçı ve rantçı belediyelerden ve ‘’Devletin malı deniz, yemeyen domuz’’ diyenlerden,

Gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenlerden…

Yoruldum;

Sürekli değişiyormuş gibi görünen ama aslında hiç değişmeyen sahte gündemlerden,

Hiç bilmediği konularda çok biliyormuş gibi ahkâm kesenlerden, fetva verenlerden,

Yazdığım ‘’bir’’ yazıdaki fikirlerime katılmadığı için ‘’ideolojik’’ tavır alan ve bununla da yetinmeyip kaba sözlerle kalbimi kıran arkadaşlardan,

Okuduğu yazıdaki cümlelerden bir tanesi hariç tamamına katılan ama kabul etmediği (ya da eksikliğini hissettiği) o bir tek cümle yüzünden yazının tümünü yerin dibine batıranlardan,

ve daha bir sürü şeyden…

En çok da kendimden, tüm bunları dert edinip kahırlandığım için…

YORULDUM…

Savaş AYDIN

Risk Eğt. Dnt. Hakkediş Direktörü